BLOG DETAYLARI

Egzersiz Neden İlaçtır?

Sağlık | Egzersiz & Fitness |

“Hareketsizlik, her insanın iyi halini yok ederken, hareket ve düzenli fiziksel egzersiz onu kurtarır ve korur (Plato).”

İnsanoğlunun yeryüzünde yaşadığı yıllar boyunca, tüm engellemelere karşın atalarının ve diğer yaşayan organizmaların faaliyetleri gibi hayatta kalıp yaşamını sürdürebilmesi tamamen bireysel fiziksel çabaya bağlıydı. Bu çabayı gerçekleştirebilmek adına yeteri kadar beslenme ve aktivite yaparak sağlıklarını önemsemek zorundaydılar (1, 2). Diğer taraftan, besin enerjisi olarak kalori alımı ile fiziksel aktivite olarak kalori harcaması arasında zorunlu ve doğal bir ilişki söz konusuydu. Bu ilişki, insan iç metabolizmasının yanı sıra kardiyovasküler, solunum ve kas-iskelet sistemlerinin süregelen uyumunu sağlayarak, insan ve insan öncesi evrimin uzun süresi boyunca var olmuştur (1).

M.Ö. yaklaşık 10 binli yıllar olan Neolitik dönemine kadar avcılık-toplayıcılık kültüründen Neolitik dönemle birlikte yerleşik düzene geçen insanoğlu, çeşitli bitki ve hayvanları evcilleştirerek ilk kez besin üreticisi olmuştur. Daha sonra bu besinleri saklamayı ve depolamayı öğrenerek kritik zaman koşullarında yaşamını sürdürmeyi garanti etmiştir (3). Ancak yerleşik düzen sonrası zaman içerisinde fiziksel kültürün ilkel toplumlarda bile o kadar önemi artmış olmalı ki bu kültür genellikle dans ve benzeri etkinliklerle ritüelleştirilmiştir. Bu durumu anlatan erken dönem Doğu uygarlıklarında, fiziksel gelişimin önemini anlatan kayıtlı birçok mezar çizimleri mevcuttur (4). Fakat zaman ilerledikçe yapılan kazılarda M.Ö. 3300 tarihinde Hindistan'ın İndus Vadisi'nde yaşamış eski bir uygarlığın yaşam izlerine bakıldığında halk sağlığını tehlikeye atan sayısız insan hastalığının ve yapısının varlığı da ortaya çıkarılırken yine İndus Vadisi Uygarlığının Pakistan bölgesine ait alanlarda ise bulunan birçok mühürlerde, bilinen yoga veya meditasyon duruşlarının benzerini tasvir eden figürler bulunmuştur. Bunlar, arkeolog Gregory Possehl’ e göre "yogayı işaret eden bir ayinsel disiplinin biçimini" tasvir etmekteydi (5, 6). 

Sağlığı iyileştirmenin ve geliştirmenin bir yolu olarak fiziksel aktivitenin değerine inanan antik dönem hekimleri tarafından planlanmış egzersiz örneklerinin en eski kayıtları M.Ö. 2500-2600 tarihlerinde antik Çin'e ait olduğu bilinmektedir. Çin tıbbında efsane olan ve M.Ö. 100’ da yaşamış olan Hua Tuo, gelişmiş sağlık (Yang Etkisi) için ılımlı egzersizi reçete etmiştir. Ayrıca geyiklerin, kaplanların, ayıların, maymunların ve kuşların "hayvan eğlenceleri" olarak adlandırılan hareketlerini taklit eden egzersizleri savunarak bu hareket modellerini egzersiz olarak teşvik ettiği ortaya konmuştur (7, 4, 5). Hatta günümüzde dövüş sporu ile özdeşleştirdiğimiz ‘Kung Fu’ sporunun o dönemlerde tıbbi jimnastik olarak başladığını dahası Hindistan kıtasında uygulanan Yoga’ dan uyarlanmış olabileceği vurgulanmıştır (7, 4).

M.Ö. 600’ da Hintli ünlü cerrah Sushruta, hastalarına orta şiddette günlük egzersizi reçete eden ve “her gün alınması gerektiğini” ancak “kapasitesinin sadece yarısı kadar” alınabileceğini aksi takdirde “ölümcül olabileceğini” belirten kayıtlı ilk doktor olduğu bilinmektedir. Ek olarak, egzersiz reçete etmeden önce doktorun hastanın yaşını, gücünü, fiziğini, egzersiz alanını ve diyetini dikkate almasının önemli olduğunu ifade etmiştir (5). Sushruta’ ya göre egzersiz; vücudu sağlam, güçlü, sıkı ve hafif kıldığını, uzuvların ve kasların büyümesini arttırdığını, sindirimi ve cildi iyileştirdiğini, sağlığın korunmasında hareketsizliği ortadan kaldırdığını ve yaşlılığı geciktirmektedir. Bu bağlamda “düzenli spor yapmaya alışmış bir insanın bedeninden hastalıklar uçar” sözünü söylemiştir. Ancak yine de çok yemek yiyen, çok uzun süre uyuyan ve hareketsiz kalan kişilerin şişmanlamalarından endişe duymuştur. Bu nedenle sağlığın korunması için egzersizin obezite reçetesine dahil edilmesi gerektiğini belirtmiştir ki obezite hepimizin bildiği gibi kardiyovasküler sistem hastalıkları, hipertansiyon, hiperkolesterolemi, lipid bozukluğu, tip 2 diyabet, adet düzensizliği, solunum sistemi ve ruh sağlığı bozukluklarına neden olan birçok ciddi sağlık sorunuyla yakından ilişkilidir (5, 8).

Modern tıbbın babası olarak bilinen ayrıca fiziksel mutluluk, zindelik ve sağlıklı bir aktif yaşam tarzının önemini vurgulayan Yunanlı ünlü hekim Hipokrat’ın (M.Ö. 460–370), tüketimden dolayı sağlığı bozulan bir hasta için yazılı egzersiz reçetesi oluşturan ilk "kayıtlı" doktor olduğunu ve bu tespitinin küresel bir etki oluşturduğu bilinmektedir (4, 5). Hipokrat’ın çağdaşı olan ünlü filozof Platon da, fiziksel ve zihinsel sağlık olarak iyi olmanın önemine değinmiş fiziksel aktivitenin eğitimin ayrılmaz bir parçası olduğunu savunarak aktivitelerin çoğunu Gymnasium' da gerçekleştirmiştir (4). Antik Yunan da olduğu gibi Antik Romalılarda da M.S. 500’ a kadar egzersizin sağlığa faydaları tanınmaya devam etmiş ve fiziksel uygunluk genel olarak temel bir askeri beceri şeklinde görülmüş ayrıca bu dönemde egzersizi, fitness ve sağlığını, yiyecek ve içeceklerin düzenlenmesini tıp dalı olan diyet bölümünün bir parçası olarak varsayılmıştır (4).

M.S. 211-17’de Roma’da yapılmış olan hamamların kalıntıları incelendiğinde insanların egzersiz yapabilmeleri için büyük odalar inşa ettikleri ortaya çıkmıştır. Buradan hareketle, Antik Yunan ve Romalı düşünürlerin ve hekimlerinin 1. yy’ da yaşamış olan Romalı bir hiciv ustası olan Juvenal’e ait olduğu söylenen  ‘Mens sana in corpore sano (sağlam kafa sağlam vücutta bulunur)’  mottosunu sürekli dile getirmeleri, o zaman diliminde bile fiziksel hareketliliğin ve egzersizin sağlıklı zihinsel aktiviteler üzerindeki etkisine ne kadar önem verdiklerini göstermektedir (4).  Bu önem, Yunan Hipokrat’ın tüketimden dolayı ortaya çıkan hastalıklar için yazdığı egzersiz reçetesi ile Roma'dan Galen'in, hastalık yönetiminde hastalar için egzersiz kullanımı konusundaki tavsiyesinin bir araya gelmesiyle oluşan egzersiz öneminin etkisi 16. yüzyıla kadar hüküm sürmüştür (5).

18. Yüzyıla kadar insanlar, enerjilerinin %90’ını kaslar yani beden yoluyla harcarlarken bu yüzyılın sonlarına doğru gelişen makineleşme ve seri üretim ile birlikte özellikle çok gelişmiş ülkelerde bu oranın sadece %1’e eşit olduğu vurgulanmıştır. Dolayısıyla insan doğasının parçası olan fiziksel aktivite önemli ölçüde azalmış bu durumunda bireylerin ve toplumların sağlığını olumsuz yönde etkileyen hipokinezi (vücut hareketindeki bir eksiklik, bir organizmanın sağlığı ve normal işleyişi için gerekli olan fiziksel aktivite eksikliği) olgusuna katkıda bulunduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Böylece, optimal bir fiziksel aktivite miktarının belirlenmesi ihtiyacı, insan aktivite yapısının değişmesiyle birlikte ortaya çıkmaya başlamıştır (2).

Son üç yüzyıl içinde insan faaliyetinin yapısındaki değişikliklerin teorik bir modeli (2)

Fiziksel aktivite ihtiyacının artmasıyla araştırmacılar, 19 yüzyılın ortalarından itibaren çeşitli araştırmalar yaparak fiziksel aktivitenin önemini vurgulamışlardır. Buna istinaden sedanter çalışma ile aktif çalışma arasındaki en eski karşılaştırmalardan biri, 1864'te Smith tarafından Londra'da terziler ile tarım işçilerinin iş hayatındaki hareketliliği kıyasladıkları çalışmadır ki buna göre, terzilerde görülen ölüm oranının tarım işçilerininkinden çok daha yüksek olduğunu tespit etmişlerdir. 1901-1930 yıllarında 355 erkek üzerinde yapılan bir çalışmada, daha az şiddetli egzersiz yapanlar ve ağır egzersiz programını sürdüren hiçbir bireyde koroner kalp hastalığı görülmediği tespit edilmiştir. Yine 1953' te Londra'da otobüs kondüktörleri ve şoförleri ile posta memurları ve postacılar üzerinde yapılan bir araştırmada, memurların postacılardan daha yüksek koroner kalp hastalığına bağlı ölüm oranlarına sahip olduğu belirtilmiştir. Bu sonuçların deneklerin özelliklerindeki farklılıklardan kaynaklanmış olması mümkündür. Ancak bu erken çalışmalar, potansiyel metodolojik hatalarla bile, epidemiyologların dikkatini fiziksel aktivitenin faydalı etkilerine çekmiş ve sonraki birçok araştırmanın öncüsü olmuştur (4).

Teknolojinin gelişmesiyle birlikte insanların evrimi ve yaşam biçimleri nesilden nesile sürekli değişmektedir. Özellikle Sanayi Devrimi ile 20. yüzyılın ortalarından itibaren günümüze kadar ve hala inanılmaz hızla gelişen teknoloji, şehirleşme, yaşam gibi faktörler insan sağlığını negatif yönde etkilemiştir. Bu değişim içerisinde, muhteşem bir yaratılış olan insan vücudu, çok kompleks ve fonksiyonel sistemler bütününe sahiptir. Öyle ki hareket üzerine yaratılmış olan insanoğlu on binlerce yıllık tıbbi bilgi ve deneyimlere rağmen hekimleri ve araştırmacıları şaşırtmaya devam etmektedir (9, 10).

Vücudumuz sistemleri birbirleriyle düzenli ve sağlıklı ilişki içerisinde hareket eden organizmayı oluşturduğundan bu sistemlerin herhangi birinde fonksiyon bozukluğunun görülmesi tüm sistemleri olumsuz etkilemektedir. Tam da bu noktada fiziksel aktivitenin bu sistemleri sağlıklı ve birbirine uyumlu çalışmasını sağlayan en etkili yollardan biri olduğu bilinmektedir (11).

Fiziksel aktivite genel olarak bilinen mortalite üzerindeki etkilerinin ötesinde, erken ölüm, kardiyovasküler hastalık, diyabet, hipertansiyon, obezite, belirli kanser türleri ve kas-iskelet sistemi rahatsızlıkları riskini azaltarak yaşam niteliğinde ve niceliğinde artış sağlaması fiziksel aktivitenin önemini daha da öne çıkarmaktadır (8, 9). Dolayısıyla düzenli fiziksel aktiviteden her yaştan hem erkek hem de kadının yararlandığını özellikle yaşlı yetişkinlerde yaşam kalitesinde önemli iyileşmeler sağladığı ve ölüm riskinde azalmalar gözlemlendiği iyi bilinmektedir (12). Ancak ileri yaş ile birlikte çoğu organ sisteminde morfolojik ve fonksiyonel değişiklikler görülmesinin yanı sıra organizmanın gerekli rezervlerinde de azalmalar meydana gelmektedir. Hipokinezi durumunda yaşlanma ile oluşan fiziksel/fizyolojik değişiklikler hızlanmakta, sürekli hale gelen hastalıkların sıklığı artmakta ve ömür süresinde kısalmalar görülmektedir (11). Bunu destekleyen çalışmalarda fiziksel hareketsizliğin, her yıl dünyada sebep olduğu belli başlı hastalıklardan (kroner kalp, tip 2 diyabet, meme ve kolon kanserleri) kaynaklanan tüm ölümlerin %6-10'una neden olduğu belirtilmektedir (13). Bu yüzden fiziksel aktiflik, özellikle yaşlı yetişkinlerde iyileştirilmiş yaşam kalitesinde artış ve ölüm riskinde azalmalar sağladığı gözlemlenmiştir (12).

21. yüzyılda insan varoluşunun koşulları geçmişte elde edilenlerden çok farklıdır. Bu da bize fiziksel aktivitenin artık günlük yaşam için bir gereklilikten ziyade zorunlu olduğunu göstermiştir (1) Ancak günlük yaşam ve egzersiz aktivitelerinin yanı sıra kronik hastalıkların önlenmesinde insan vücudunu oluşturan karmaşık sistemlerin çok önemli parçalarından olan kas-iskelet sistemi ile kas kuvvetinin rolü giderek daha fazla anlaşılmaktadır (14, 10). Bu nedenle kasların fonksiyonu ve işlevi, insanın normal hayatını ve günlük yaşamını sürdürebilmesi için önemlidir. Çünkü optimal kas fonksiyonu, birçok kas-iskelet sistemi hastalığı rehabilitasyonunun yanı sıra yaşam kalitesini koruyabilmek adına oldukça önemlidir (15) Bu bağlamda, aerobik egzersizin köklü etkilerinden farklı olarak, kuvvet antrenmanları, kas kütlesini ve genellikle yaş ve sakatlıkla kaybedilen kassal gücü geri kazanmadaki faydalarından dolayı son zamanlarda oldukça önemsenmeye başlanmıştır (12). Çünkü fiziksel sınırlamaların bir göstergesi olan düşük kas gücünü iyileştirmek için yeterli iskelet kas gücü fiziksel işlev için önemli bir göstergedir (16). Yaşla birlikte azalan kas kuvvetine artan kas kütlesi kaybı ve yağ oranı eşlik etmektedir. Bu yüzden yaşlı erkek ve kadınlarda kas fonksiyonlarının etkinliği, kas boyutunun küçüklüğünden ziyade zayıf kas gücünün, düşük fiziksel aktiflik ile ilişkili olduğu belirtilmiştir (17, 16). Bu ilişki neticesinde, yaşlılarda kas-iskelet sistemini etkileyen önemli sorunsal olan inaktivite ile kas gücü kaybı haftada %10, kemik gücünde kayıp %1 kadar olduğu literatürde ifade edilmiştir (10).

Fiziksel uygunluğun önemli bir bileşeni olan kas kuvveti, kronik hastalıkların önlenmesinde bağımsız bir role sahipken, kas zayıflığı, fonksiyonel sınırlamalar ve fiziksel sakatlık ile güçlü bir şekilde ilişkilidir. Hatta yapılan birkaç epidemiyolojik çalışma, orta yaşlı ve yaşlı bireylerde kas zayıflığının, fonksiyonel sınırlamalar ve fiziksel sakatlık ile güçlü bir şekilde ilişkili olduğunu göstermiştir (13). Buradan yola çıkarak direnç egzersiz antrenmanları, kas gücünü artırdığı ve günümüzde sağlık ve zindeliği iyileştirmek için büyük sağlık kuruluşları tarafından reçete edildiği bilinmektedir (14).

Yaşam kalitesiyle ilgili fiziksel uygunluğun temel bir bileşeni olarak kabul edilen kas kuvveti ve kütlesi, yapılan araştırmalarda, yaşlanma ile birlikte giderek azaldığını bu sebeple mevcut kasın kalitesinin düşebileceğini bunun da günlük yaşam aktiviteleri gerçekleştirme yeteneğini önemli ölçüde etkilediğini belirtmişlerdir (18, 19). Dahası, yaşlanma ile ortaya çıkan kas zayıflığı yüzünden kas lifleri sinir uyarımına daha yavaş cevap vermekte ve daha az etkili kas refleksi oluşmakta dolayısıyla bu durum, çok sayıda hastalık sürecini hızlandırarak varolan kırılganlığın ve fonksiyonel bozulmanın patogenezinde temel bir rol oynar (20, 21).

Yaşlanmayla birlikte ortaya çıkan ve düşük yaşam kalitesi ile ilişkili olan sarkopeni [(Latince, sarx (kas) + penia (yetersizlik)] terimi ilk olarak 1989'da Irwin Rosenberg tarafından yaşa bağlı iskelet kası kütlesi ve kuvvet kaybının birlikte meydana geldiğini belirtmek için kullanılmıştır (22, 23). Yaşa bağlı fiziksel işlev bozukluğu, düşmeler, bilişsel bozulma, bağımsızlık kaybı, sakatlık ve ölüm gibi çok çeşitli sağlıkla ilgili olumsuz sonuçlarla yakından ilişkilidir (24) Ayrıca, artan yaşam süresi, daha yüksek sarkopeni sıklığına ve buna bağlı olarak, fonksiyonel sağlıktaki düşüşler ve bağımsızlık kaybıyla ilişkili komplikasyonlara yol açmıştır (20). Dolayısıyla kas kütlesi ve kuvvetinin korunması, yaşlı erişkinlerde optimal sağlık ve fiziksel işlevsel duruma katkıda bulunan önemli bir faktördür, çünkü artan yaşlanma ile kas kütlesi ve gücündeki kayıp sarkopeniyle birlikte yaralanmaya karşı hassasiyetin ve hareket kısıtlılıklarının artışında önemli rol oynar (25). Benzer şekilde, bilimsel bir çalışmada, yaşlılarda ilerleyici kuvvet antrenmanının motor fonksiyonu korumaya ve sarkopeniyi azaltmaya yardımcı olduğu belirtilmiştir (26).

Organizmadaki pek çok sistemi etkileyen bir süreç olan yaşlanma ile birlikte meydana gelen fonksiyonel kısıtlamalar için kuvvet antrenmanı aktiviteleri, fiziksel fonksiyon ve kas kuvvetinde önemli gelişmeler sağlayabilir. Bilimsel çalışmalar, özellikle aerobik ve direnç aktivitelerinin fiziksel performans üzerinde daha yüksek pozitif etki gösterdiğini belirtmiştir (27, 28).  Fiziksel fonksiyondaki gelişmelere ek olarak, birkaç klinik çalışmalar, hem erkekler hem de yaşlılar arasında daha yüksek kas kuvveti seviyelerinin tüm nedenlere bağlı kardiyovasküler ve kanserden ölüm riskinin daha düşük olmasıyla ilişkili olduğunu göstermiştir (27). Kas gücünün etkilerini inceleyen birkaç bilimsel çalışmaya göre, daha güçlü bireylerin daha düşük bir ölüm oranına sahip olduğunu ve ölüm oranının vücut kütlesinden çok güç seviyeleriyle daha yakından ilişkili olduğunu göstermiştir (29). Yapılan bilimsel araştırmalardan bazılarını incelediğimizde; yakın zamanda bir araya getirilmiş ve 30 yaş ve üstü toplam 80.306 yetişkin ve 5.763 ölüm içeren 11 kohort çalışmasının analizinde, herhangi bir kas güçlendirici egzersizlerine katılımın tüm nedenlere bağlı ölüm riskinde %23'lük bir azalma ile ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Bir başka meta-analizde, 11 tane yayınlanmış çalışmanın sistematik incelemesinde, ortalama takip süresi 9 yıldan az olan 18 ila 75 yaşları arasındaki yaklaşık 370.000 yetişkin incelenmiştir. Buna göre, herhangi bir kas güçlendirici aktivitelerine katılmanın mortalitede %21'lik bir azalma ile ilişkili olduğunu ve orta-şiddetli fiziksel aktivite ile birlikte herhangi bir kas güçlendirici aktivite ile ilişkilendirmenin daha anlamlı sonuçlar vereceğini ifade etmiştir (30).

Tıbbi durumların olumsuz etkilerine düzenli aktivite ile karşı koyulabileceğine ve bazı hastalıkların önlenebileceğine dair artan kanıtlar var (31). Buradan hareketle, gerek direnç tipi aktiviteler gerekse aerobik egzersizler şu anda birçok sağlık kuruluşu tarafından (Dünya Sağlık Örgütü gibi) zindeliği ve diğer sağlıkla ilgili parametreleri iyileştirmelerinin yanı sıra ölüm riskini azaltmak için de reçete edilmekte ve önerilmektedir (Tablo 1).

Tablo 1. Dünya Sağlık Örgütü 2010 - 2020 Fiziksel Aktivite Önerileri

 

TİPİ

SIKLIÄžI VE SÜRESİ

ŞİDDETİ

5-17 yaş

Aerobik

7 gün/hafta

En az 60 dk/gün

Orta

Kas-kemik kuvvetlendirici

En az 3 gün/hafta

Yüksek

18-64 yaş

Aerobik

En az 150-300 dk/hafta

Orta/yüksek

Aerobik

En az 75-150 dk/hafta

Yüksek

Kombine egzersizler

En az 75-150 dk/hafta

Orta/yüksek

Kas kuvvetlendirici

Büyük kas grupları için en az 2 gün/hafta

Orta/yüksek

65 yaş ve üzeri

Aerobik, kas kuvvetlendirici aktivitelere ilave denge egzersizleri

En az 3 gün/hafta

Sağlık durumlarına göre olabildiğince aktif olmalılar

Hamile kadınlar ve doğum sonrası

Aerobik- kas kuvvetlendirici aktivitelere ilave esneme-germe egzersizleri

En az 150 dk/ hafta

Orta

 

(32, 33)

Egzersizin ilaç veya tıbbın bir parçası olarak kabul edilebileceği inancı yeni olmadığı gibi günümüzde fiziksel aktivitenin, çoğu ülkede önlenebilir olan en ciddi hastalıklarla savaşmanın uygulanabilir ve nispeten ucuz bir yolu olduğu açıktır.  Özellikle egzersizle ilgili olarak, yakın tarihli bir JAMA dergisinde yayımlanan bir makalede, “fiziksel aktivite, uyuşturucu olmasa da uyuşturucu gibi davranabilir” tavsiyesinde bulunmuştur. Örneğin, davranışsal nedenler şu anda Amerika Birleşik Devletleri'ndeki tüm ölümlerin %40'ını oluşturmaktadır ve obezite ve fiziksel hareketsizlik, sigarayla birlikte erken ölümün en önemli nedenleridir. 1989'da JAMA'da yayınlanan çarpıcı bir çalışma, düşük fiziksel uygunluk seviyeleri ile tüm nedenlerden yüksek ölüm riski arasında doğrudan bir ilişki olduğunu göstermiştir. Farklı araştırmalar, fiziksel hareketsizliğin zamanımızın en önemli halk sağlığı sorunu olduğunu öne sürmüştür. Fiziksel aktivite ve sağlık arasındaki bu güçlü bağlantı, Lancet dergisinin 2012'de yayınladığı bir dizi makalede vurgulanmıştır ki buna göre; "Fiziksel hareketsizliğin yaygınlığı, küresel erişimi ve sağlık üzerindeki etkisi göz önüne alındığında, bu sorun, geniş kapsamlı sağlık, ekonomik, çevresel ve sosyal sonuçları olan pandemi olarak uygun şekilde tanımlanmalıdır." (34, 35).

Düzenli fiziksel aktivitenin yararını kanıtlayan açık bilimsel kanıtlar vardır. Çünkü, aktif ve zinde bir yaşam tarzını benimseyen hasta ya da sağlıklı bireyerin daha uzun, daha sağlıklı ve daha iyi bir yaşam sürdüğü açıktır. Fiziksel aktivite ve sağlık arasındaki bu ilişki, yaş, cinsiyet, ırk veya çevresel koşuldan bağımsız olarak, nüfusun hemen hemen her alt grubunda devam etmektedir. Diyabet, hipertansiyon, kanser (özellikle meme ve kolon kanseri), depresyon, osteoporoz ve bunamanın hem birincil hem de ikincil önlenmesinde ve tüm nedenlere bağlı ölüm oranlarının düşürülmesinde özellikle kardiyovasküler bağlantılı ölüm oranlarını önemli ölçüde azaltan çok güçlü bir araçtır. Şüphesiz, egzersiz gerçekten bir ilaçtır ve aslında kronik hastalıkları ve erken ölümü önlemek için en çok ihtiyaç duyulan aşı olarak görülebilir. Sağlığı ve uzun ömürlülüğü iyileştirmenin daha iyi bir yolu yoktur. Ayrıca, sağlık bakım maliyetlerinin fiziksel aktivite düzeylerinden önemli ölçüde etkilendiği de bilinmektedir. Araştırmalar, aktif hastaların bakım maliyetinin, aktif olmayanlara göre önemli ölçüde daha düşük olduğunu göstermektedir. Yapılan bir çalışma, aktif hastaların, aktif olmayanlara göre neredeyse %30 daha düşük sağlık maliyetine sahip olduğunu bulmuştur. Bu nedenlerle hekimlerin, hastalarında fiziksel aktivite alışkanlıklarını değerlendirmek, hareketsiz kalma riskleri konusunda bilgilendirmek ve uygun bir egzersiz reçetesi vermek sorumluluğu vardır (31, 35, 36).

Yukarıda gözden geçirilen kapsamlı kanıtlara dayanarak, egzersizin bir ilaç gibi olduğu açıktır. Fiziksel aktivitenin olumlu ve sağlıklı faydalarının çok küçük bir kısmını bile içeren bir hapımız olduğunu hayal edebiliyor musunuz?  Ancak bir düşünün: Hastaları insülin iğnesi, kan sulandırıcı veya kemoterapi almaya ikna edebiliyorsak, neden onları egzersiz yapmaya ikna etmeyelim? Organize tıp, hastalara fiziksel aktiviteyi teşvik etme sorumluluğundan kaçmaya devam ettiği sürece, hareketsiz bir yaşam tarzıyla çok yakından bağlantılı bulaşıcı olmayan hastalıkların yükselişinde bir yavaşlama görmemiz olası değildir (35, 36, 37).